30 Aralık 2011 Cuma

Temel Fotoğraf Eğitimi

Portre modu: Çekeceğiniz obje net, arka planı ise hafif flu çıkar. Portre fotoğraflarında insan duygusunu öne çıkarma kaygısı olmalıdır. Bu kural portre fotoğrafçılığın temelini oluşturur. Yüzeysel gülümsemeler ve sıkıcı pozlardan uzak durmanızı tavsiye ederiz. Portre çekimlerinde seçilecek mekan önemlidir.

Manzara Modu: Daha canlı geliştirilmiş manzara çekimleri için kullanılır. Fotoğrafını çekeceğiniz konudan uzak ya da yakın durmanızı öneririz. Konu olarak seçtiğiniz manzarının ortasında durup, çekim yapmanız iyi sonuçlar vermez.

Spor modu: Fotoğraflarınızda daha dinamik ve canlı görüntüler elde etmek isterseniz spor modunu kullanmaktan çekinmeyin. Size hareketli objeleri rahatlıkla donduracağınız anları yansıtır. Yüksek enstantane de çekecek olursanız görüntülerin bulanık çıktığını göreceksiniz.

Beyaz ayarı: Dijital fotoğrafçılığın diğer bir yeniliği olan beyaz ayarında dijital makineler, kendilerini renkler konusunda standardize ederler. Yani mevcut olan renk ve ışık değerleri ölçülüp, var olan ışığın renk ısısı hesaplanır. Birçok makinede, bu işlemi el ile yapmak mümkündür ve bu şekilde, mevcut olan ışığın ahengini yansıtan fotoğraflar çekilebilir. Otomatik veya el ile yapılan beyaz ayarından sonra makine, hesapladığı değerleri gün ışığının renk ısısı değerlerine çevirip, bundan sonra yapılan çekimlerin verilerine uyarlar ve belleğe alır. Böylece yapay ışık altında yapılan çekimler bile, gün ışığında çekilmiş gibi görünür.

Kendiliğinden netleştirme (AF): Keskin olmayan bir fotoğraf, “güzel” olarak algılanmaz. Elektronik yönetim; zıtlık değerleri üzerinden, bir resim kesiminin keskin olarak değerlendirilmesi gerektiğine karar verir. Bu yöntem, neredeyse her zaman başarılı olur çünkü bütün bulanıklıklar bir tül ile örtülmüş gibi algılanır ve aynı konunun keskin olan görüntüsünde olduğu gibi, zengin zıtlıklara sahip olmazlar.

Kendiliğinden pozlama (AE): Mevcut ışığın, ölçüldükten sonra kayda alınmasına pozlama denir. Dijital fotoğraf makinelerinde üç çeşit pozlama ölçümü kullanılır: Merkez ağırlıklı ölçümde makinenin elektronik ölçerleri bütün konuyu tarayıp, aydınlık ve renk değerlerini tespit ederler. Sonra bu değerler ortalanır ancak, resmin merkez bölümü daha ağırlıklı olarak değerlendirilir çünkü orada, konunun en önemli bölümü veya konunun kendisinin bulunduğu varsayılır. Nokta ölçümde, fotoğrafçının seçtiği herhangi bir nokta esas alınır ve pozlama değerleri, buna göre belirlenir. Çok alanlı ölçüm ise merkez ağırlıklı ve nokta ölçümlerin ortasını oluşturur. Resim alanı, kenarlarda genişçe ve merkezde nokta ölçümdekinden Biraz daha büyük olan, alanlara bölünür ve böylece merkezin daha ağırlıklı olması sağlanır.


Fotoğraf Makinesi Hangi Bölümlerden Oluşur?

Objektif: İnsan gözünün erişilemez mükemmellikte yaptığı işlemleri fotoğrafçılıkta, objektif üstlenir. Objektifte, mercek ile fotoğraf düzeyi arasındaki mesafe değiştirilerek yapılır. Işığın ilk vurduğu ve toplandığı alan olduğu için fotoğraf niteliğini belirleyen birimlerin en önemlisidir. Objektifi oluşturan merceklerin niteliği ışık değeri ile ölçülür.

Deklanşör: Fotoğraf makinelerinde örtücü olarak adlandırılan ve fotoğrafın çekilmesi amacıyla görüntü sensörüne görüntünün gelmesini sağlayan perdeyi çalıştıran düğmedir.

Diyafram: Göz bebeğinin görevini yapar; yani, düşen ışık miktarını ayarlar. Böylece, fotoğrafçılığın en önemli tasarım yöntemlerinden biri olan alan derinliğini (Örn.: Ön planda bulunan kişi keskin, arka plandaki manzara bulanık) kullanmak mümkün olur.

Obtüratör(Enstantene): Göz kapağının görevini yapar; yani, ışığın düşme süresini belirler. Böylece hızlı veya yavaş enstantaneler (Pozlama süreleri) kullanılarak, görüntülemek istenen fotoğrafik tasarımlar yapmak mümkündür.

Alan Derinliği: Fotoğraflanan konunun önünde ve arkasında belli bir alan da net olarak görünür. Bu net görünen mesafeye alan derinliği adı verilir. alan derinliği diyafram ve odak mesafesi ile kontrol edilen bir değerdir. Diyaframı kıstıkça (f22 gibi) alan derinliği çoğalır, açtıkça (f2 gibi) alan derinliği azalır.
Alan derinliği netlik yapılan belli bir mesafesindeki bölgenin net olması olarak tanımlanabilir.Benzer biçimde uzun odaklı objektifler alan derinliği azaltırken kısa odaklı objektifler alan derinliği artırır.

Hazırlayan:Ebru Peközer

9 Aralık 2011 Cuma

Projemizi Tanıttık



 

Bu gün Kadir Has Üniversitesi'nde düzenlenen "Kurumsal Sosyal Sorumluluk Çözümleri Pazar Yeri" etkinliğine P&G ile yürüttüğümüz Hayalden Gerçeğe projemizle yerimizi aldık! Keyifli sohbetler yaptık projemizi tanırken. Dinleyen herkesten çok olumlu bakış açıları aldığımızı söyleyebiliriz.

Hazırlayan: Begüm Kırık

Temel Fotoğraf Eğitimi

Fotoğraf makinelerinde gözünüzü dayayıp çekim yapacağınız alanın sınırlarını saptamak için baktığınız yere vizör denir. Vizörden bakıp çekim alanını saptadıysanız (oluşturduğunuz bu çerçevenin adı kadrajdır.) Parmağınızla çekimi gerçekleştirmek için dokunduğunuz butonun adı deklanşördür.
Deklanşöre dokunarak yaptığınız şey, aslında örtücünün açılıp kapanmasını sağlamaktır.

Diyafram
Objektiflerin içinden geçecek olan ışığın miktarını ayarlayan mekanizmaya diyafram denir. Diyafram halkası objektif üzerinde bulunur. En açık diyafram değeri (genellikle f:2, f:2.8 gibi değerlerdir) azaldıkça ışık geçirgenliği artar, bu tür objektifler diğerlerine oranla daha pahalıdırlar. Sabit o dak uzaklıklı normal objektiflerde bu değer f:1.8, f:1.4, f:1.2 değerlerine kadar düşebilir.

Enstantene (Örtücü)
Diyaframdan geçerek film düzlemine düşen ışığın, filmi ne kadar süreyle etkileyeceğini belirleyen, zamanlayıcı bir parçadır. Örtünün açılıp kapanan hızlarına "enstantane" denir. Enstantene 1/sn. cinsinden ifade edilir. Ana enstantene değerleri 1, 2, 4, 8, 15, 30, 60, 125, 250, 500, 1000 gibidir.

Alan Derinliği
Bu kavram, fotoğrafı çekilecek objenin netliğinin yapıldığı düzlemin önünde ve arkasında kalan net bölgeyi ifade eder. Alan derinliğini etkileyen üç faktör vardır;
·         Diyafram Değeri
·         Odak Uzunluğu
·         Konuya Olan Uzaklık

Hazırlayan: Ayşenaz Çubukçu

Biyografiler - Ara Güler


CELAL BAŞLANGIÇ
Yarı alaylı, yarı ciddiydi babası. "Bir gün alıp da beni memlekete, doğduğum yere götürmeyi düşündün mü hiç?" dedi, "Doğduğum evi görmek istiyorum. Hem gel, sen de gör. Beni sen götürürsen bir değeri
olur. Yoksa her köy köydür."
Kaçamak yapma şansı kalmamıştı. İşlerini ayarladı. Vapurla Giresun'a, oradan taksi tutup Şebinkarahisar'a gittiler.
Babası altı yaşındayken ayrılmıştı köyünden. İstanbul'a okula gönderilmişti. Bir köy çocuğuyken kentli olmuştu.

Bir haftada Giresun
"Sonra anımsadım. Zaman zaman bu dağları bir haftada yürüyerek nasıl kıyıya, yani Giresun'a vardıklarını daha önce anlatmıştı. 1910'lar olsa gerekti. Bir köy çocuğunun imparatorluk merkezine okula gitmesi, bayağı büyük bir şans. İstanbul'un Ortaköy'ündeki okulda temiz bir okul üniforması giymek, pazar günleri Kuruçeşme'deki kilisede Gomidas'ın korosunda şarkı söylemek, kendi yaşındaki kentli çocuklarla oynamak, gülebilmek... Ve yıllar geçmiş aradan, az zaman değil, 70 yıl. İşte şimdi köye gidiyoruz."
Babasının Şebinkarahisar'dan ayrılmasından yaklaşık beş yıl sonra hiç Ermeni kalmamıştı bu topraklarda. Okumak için İstanbul'a gitmese, Suriye'ye doğru giden 'tehcir' kafilelerinde olacaktı belki de.
Dacat Güler'in doğduğu Yaycı Köyü, Şebinkarahisar'ın yaklaşık sekiz kilometre ilerisinde. Yüksek karoserli bir arabayla varırlar köye. Anlatırlar niye geldiklerini. Ayranlar içilir. Sonra babası evini aramaya başlar:

'Aha burada'
"Sağa saptık, sola saptık, sonunda 'İşte burası' dedi. Gösterdiği yerde ev mev yoktu. Harabe olmuş. Karşımızda büyük taşlarla örülmüş bir duvar yığını vardı. Belli ki ev yıkılmış, zamanla yok olmuştu. Babam birden köylülere döndü. 'Köyün meydanında çeşme vardı, bir sürü yerinden su akardı, nerede?' dedi. 'Aha burada' dediler. Gittik, peder çeşmenin her gözünden doya doya su içti. 'Oh be' dedi, 'Su dediğin budur işte.' Oradan, buradan konuşuluyordu. Peder birden harman yerini sordu. Onlar yine 'Aha işte şurda' dediler. Oraya gittik."

Dövende bir çocuk gibiydi
Babası boş duran döveni göstererek, "Hep buna biner, döner dururdum" der, "Belki de ağırlık olsun diye anam beni bindirirdi."
Köylülerden biri atları getirir, biri döveni atlara bağlar. Babası da ceketini çıkarıp biner dövene. Belki yarım saat, belki daha fazla.
Atlar durup babası dövenden indiğinde gözlerindeki yaşı görür Ara Güler.
Sonunda İstanbul'a dönerler. Çok memnundur Dacat bey. Eczanesine her gelene köyünü anlatır. "İçine başka türlü bir yaşama isteği gelmişti sanki" der Ara Güler.
Bir gün oğluna, "Köye gittik, çeşmesinden sular içtik, adamlarla konuştuk, dövende döndük, ayranlar içtik, hepsi iyi, ama bir şeyi unuttuk" diye yakınır. Sözünü ettiği memleketinin dut kurusu, pestili, kayısısı... İstanbul'a okula gelmek için köyden ayrılırken annesinin bir torba içinde bu yemişlerden verdiğini, yol boyunca yediğini anlatır.

Ölüm, köyünden önce geldi
Bir süre sonra ölür babası.
"Cenazeye gitmek için evde bekliyorum. Tören saat ikide başlayacaktı. O sırada kapı çaldı. Açtım. İki kişi duruyor kapıda.Ellerinde büyükçe bir tahta kutu var. 'Buyrun' dedim, 'Dacat Güler beyi arıyorduk' dediler, 'Bunu kendisine getirdik.Şebinkarahisar, Yaycı Köyü' nden. Anımsadım köylüleri. İçeri aldım. 'Peder öldü' dedim 'Şimdi cenazeye gidiyoruz, isterseniz siz de gelin.'
Şaşırmışlardı. Bir sessizlik oldu. Kutuyu açtım. İçinde dut kurusu, pestiller, kuru yemişler, hem de bol bol. Artık cenazeye gitme zamanı gelmişti. Üç küçük naylon torba buldum. İki-üç avuç dut kurusu, birkaç parça pestil, biraz erik kurusu.. Hepsini naylonların içine doldurdum. Yemişleri peder gömülürken tabutuna koydum."
Yalnız Beyoğlu'nda bir eczacı değildir Ara Güler'in babası Dacat bey. Bugün akıp giden zamanı ölümsüzleştiren 'foto muhabiri' olarak bir Ara Güler varsa; ona dostu Muhsin Ertuğrul aracılığıyla tiyatro dersleri aldıran, ilk 35 milimlik film makinesini armağan edip sinemaya sevdalandıran, sonunda da eline bir fotoğraf makinesi tutuşturup 'mavi başlıkla' çıkan Yeni İstanbul gazetesine 'foto muhabiri' olarak gönderen Dacat beyin katkısı kuşkusuz çok büyüktür.

İlk çektiği fotoğraf Ticaniler
Böylece 1950 yılında, hâlâ süren serüvenine başlar Ara Güler.
"İlk çektiğim fotoğrafı da hatırlıyorum. O zaman Ticaniler denen gerici bir grup vardı. Atatürk'ün Gümüşsuyu'ndaki heykelini kırmışlardı. Basında ilk çıkan fotoğrafım o oldu."
Bir yandan iktisat fakültesine devam ederken bir yandan da gazeteciliği sürdürür. Time-Life, Paris-Match ve Der Stern dergilerinin Yakındoğu foto muhabirliğini üstlenerek sınırların ötesine taşar.
Ara Güler olmak kolay değil. Bir olay bile en ufak bir başarının arkasında nasıl bir sabır olduğunu göstermeye yeter. Yıl 1958. Kemer Barajı açılacak. Hayat dergisinin orta sayfası için fotoğrafını çekecek. Aydın'a gider. Vali bir araç verir şoförüyle. Ama ışık terstir barajda. Dönmesini bekler. Akşama kadar kalır. Aşağı indiğinde şoförü telaş içinde bulur, "Bittim ben, karım bekliyor" diye.

Roma sütununda domino
O telaşla şoför bilmediği bir kestirme yoldan gitmek ister. Kaybolurlar. İlk köyde kalmaya karar verirler. Açık buldukları kahveye girince bir de bakar içerdekiler domino oynuyor, ama dominoyu Roma sütun başlarının üzerine oynuyorlar. Bir başka köşede lüks lambası asmışlar sütun başının üstüne.
Sabah kalkınca, "Burada bir durum var" diye dolaşmaya başlar. Her yan tarihi eser. Köylüler lahitin içinde üzüm eziyorlar. Hipodrom olan yerde orakla tarla biçiyorlar.
Yazıişleri müdürü fotoğrafları görünce, "Sen de gidip taş çekiyorsun" diyor. Koymuyor sayfaya. Araştırıp, oranın eski Roma kenti Afrodisyas olduğunu öğreniyor. Çalıştığı İngiliz gazetesine gönderiyor. Onlar kullanıyor. Buradakiler fotoğrafları Ara Güler'in çektiğini unuttukları için o İngiliz gazetesinden kesip kesip kullanıyorlar. Amerika'da Horizon dergisinden bir telgraf geliyor "Röportajınızı gördük, biz de basmak istiyoruz. Renkli slayt gönderin" diye. Ara Güler siyah-beyaz çekmiş. "Bir haftada gönderirim" diyor. Doğru Aydın'a. Validen aynı şoförü istiyor. Adam kayboldukları yeri eliyle koymuş gibi buluyor. Antik kentte 1800'lerin başında hafriyat yapılmış, sonra da unutulmuş.
Hayat dergisi, Magnum Ajansı, İngiltere'de yayımlanan Photography Annual Antolojisi'nin onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak göstermesi, Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği'nin tek Türk üyesi olması, Almanya'da çok az fotoğrafçıya verilen Master Of Leica unvanını alması... Böyle başlıyor Ara Güler'in 'foto muhabirliği'nin ilk yılları ve 800 bini aşkın slayt, onlarca sergi, onlarca kitapla geliyor bu güne kadar.

İçindeki ukte, Yahya Kemal
İstanbul'u sokak sokak çeker. Ağrı Dağı' nda Nuhun Gemisi'nin ilk fotoğrafını çekmek de Ara Güler'in işi, katır sırtında Nemrut'a dokuz saatte tırmanmak da... Cevat Şakir'den Orhan Veli'sine edebiyatımızın 300 yüzü objektifine takılmıştır da bir Yahya Kemal'i çekemediğine yanar. Ne Picasso kaldı çekmedik, ne Dali, ne İndra Gandi.
Endenozya'da kurukafa avcılarının peşinde koşar, ama hayata hep insandan baktığı için, "Bütün yamyamlar yese yese 10 bin kişi yemiştir. Bir Hitler çıkıyor 4 milyon kişiyi öldürüyor. Bir yamyam daha medenidir böyle Avrupalılardan" demekten de geri kalmaz. İnsanın öyküsünü fotoğraflarla yazan 83 yaşındaki dünyanın en genç foto muhabiri, belki de şu anda yaşamla görsel tarih arasına bir kare fotoğraf daha koyuyor deklanşörüyle!
Zamanı durduran: Ara Güler Photos 'ışık', graphe 'yazı' demek: yani 1839'da keşfedilen fotoğraf için, 'ışık ile yazı yazmak' diyebiliriz. Fotoğrafın sanat sayılıp sayılmadığı ise her zaman şüphe götürmüştür. Ünlü Fransız şair ve sanat eleştirmeni Charles Baudelaire, "Fotoğraf Sanat mı?" isimli yazısında, fotoğrafın sanat değil, sanayi olduğunu söylemiş. Bu konuda herkes farklı düşünebiliyor; "Ne var ki, basacaksın işte makinenin düğmesine, hele bir de doğru ışıkla güzel bir enstantane yakaladın mı, al işte sana iyi fotoğraf" demek mümkün tabii.
Elbette bu işin teknikleri, kursları, ustaları, sergileri var; ama yine de bir Van Gogh tablosu ya da Beethoven konçertosu ile bir fotoğrafı aynı kefeye koymak da içimizden gelmiyor. Belki de burada farklı kıstaslar söz konusudur, işte Türk fotoğraf sanatının ve aynı zamanda bu yazının kahramanı Ara Güler, kendi sözleriyle bizi burada çıkmazdan kurtarıyor gibi: "Fotoğraf niye sanat değildir? Çünkü hakikatin parçasını yakalayan bir şeydir. Hakikat olduğu için fotoğraf mevcuttur". Fotoğrafı sanat olarak değil, bambaşka bir açıdan değerlendirmesi bile Ara Güler'in neden sıra dışı bir fotoğrafçı olduğunu ortaya koyuyor.
"İstanbul Fotoğrafçısı" lakaplı Ara Güler, fotoğrafçılık dendiği zaman büyük ihtimalle çoğumuzun aklına ilk gelen isim. 1928 doğumlu, Ermeni asıllı Ara Güler, lisede okurken sinemacılık ve tiyatro oyunculuğu ile ilgilenmiş. Babasının hediyesi olan 35 mm bir makine ile sinemacılığa da kendi çapında adım atmış. Yani görsel sanatlarım tümüne gönül vermiş diyebiliriz. O kadar ki, yazım sanatının artık fazla ilgi çekmediğini, günümüzde aslolanın görüntü sanatları olduğunu söylüyor.
Kaderin bir cilvesi olarak sinemacılıktan kopmak zorunda kalmış ve fotoğrafçılık yapmaya başlamış. Üniversitede ekonomi okumuş, aynı zamanda Yeni İstanbul gazetesinde çalışmış. Sonraları Time, Paris-Match ve Der Stern dergileri için muhabirlik yapmış. Hayat Dergisi'nde çalışmaya başladıktan sonra, dünyaca ünlü fotoğrafçı Henri Cartier Bresson ile tanışmış ve Paris'te de fotoğrafçı olarak adını duyurmuş. İngiltere'de yayımlanan Photography Annual, onu dünyadaki yedi en iyi fotoğrafçıdan biri olarak duyurmuş. 1962 yılında, fotoğrafçılık adına büyük başarı sayılan "Master of Leica" unvanını kazanmış.

Sonraki yıllar boyunca, dünyanın çeşitli ülkelerinde fotoğrafçı olarak elde edilebilecek çeşitli başarılar kazanmış: İsviçre'nin prestijli fotoğraf dergisi Camera tarafından kendisine özel bir sayı ayrılmış, Japonya'da yayımlanan Dünya Fotoğraf Antolojisi'nde eserlerine yer verilmiş, New York Modern Sanatlar Galerisi'ndeki 'Renkli Fotoğrafın On Ustası' sergisinde yer almış, Almanya'da Türkei ismindeki fotoğraf albümü yayımlanmış… Gördüğünüz gibi saymakla bitecek gibi değil: bütün bu başarılar da Ara Güler'in dünyanın sayılı fotoğrafçıları arasında yer almasını sağlamış. Güler, 1966 yılında ilk kişisel sergisini açtıktan sonra başarılarının ardı arkası kesilmemiş: Almanya'da, Fransa'da, Amerika'da ve daha başka ülkelerde de eserleri sergilenmiş, hala da sergileniyor.
Ara Güler'in fotoğrafladığı ünlülerin isimleri de hayranlık uyandırıcı cinsten açıkçası: Picasso, İsmet İnönü, Winston Churchill, Indira Gandi, Alfred Hitchcock, Salvador Dali... Ara Güler çalışmalarıyla tarihe gerçekten de tanıklık etmiş yani.

Ara Güler, Wall Street Journal’da
Wall Street Journal gazetesi, Ara Güler’i “Fotoğrafın İstanbul Maceracıs”ı olarak tanıttı.

Selim Atalay NTV-MSNBC
Güncelleme: 18:14 TSİ 22 Mayıs 2006 Pazartesi
NEW YORK - Ara Güler�in fotoğraf sergisinin Moskova Politeknik Müzesi’ndeki açılışını duyuran yazıda, gazeteci, foto muhabiri ve sanatçı Güler�in 20. Yüzyıl’ın ünlülerini görüntülediği vurgulandı.
Ara Güler WSJ’ye verdiği röportajda, tanıdığı ve görüntülediği ünlüleri de anlattı.
‘Fotoğrafla, yazıdan daha çok şey anlatırsınız’ diyen Ara Güler, ‘Ben ve fotoğraflarım biraz romantiğiz. Ben normal ışıkta resim çekmem. Ya gündoğumunda, günbatımında, ya da sabah erken. Ayrıca da her karede bir şey açıklamak isterim. Mesela -Seni Seviyorum- gibi. Her resim bir şey açıklamalı.’’
Ara Güler, İstanbul ve mevsimler için ‘İstanbul’un her zamanı güzel. Bir kadını yaz - kış öpersiniz. Mutluluk her mevsim vardır’ dedi.

‘’FOTOĞRAF BAŞKA SANATLARIN KÖLESİ OLDU”
Fotoğrafçılığın artık biçim değiştirdiğini ve dijital teknoloji sonucu ‘fotoğrafın başka sanatların kölesi olduğunu’ anlatan Ara Güler, soru üzerine ‘Benim dijital kameram yok. Ama onları sevmeye başladım’ dedi.

“BEN BURADA TÜRKİYE’DE DOĞDUM. BEN TÜRK’ÜM”Ara Güler, etnik kökenini soran WSJ muhabirine şu esprili karşılığı verdi: ‘‘Babam Ermeni, annem Ermeni. Ama ben burada Türkiye’de doğdum. Ben Türk’üm. Benle Başbakan arasında bir fark yok. Hangimiz Başbakanız? Başbakan benim. Dünyanın hiçbir yerinde ikinci sınıf vatandaş olmam. Hep birinci sınıf vatandaşım.’’

Ara Güler biyografisinde bazı önemli ödüller listesi:

1. Leica Firması tarafından dünyada sadece 38 kişiye verilmiş olan ”MASTER OF LEICA” unvanı verildi, 1961 ALMANYA
2. İngiltere'deki PHOTOGRAPHY YEAR BOOK tarafından “Yedi Yıldız Fotoğrafçı”dan biri olarak seçildi, 1961 İNGİLTERE
3. Gazeteciler Cemiyeti Fotoğraf Birincisi, 1979 İSTANBUL
4. Basın Yayın Genel Müdürlüğü tarafından “Basınımıza Değerli Hizmetlerinden” dolayı verilen plaket, 24.07.1981
5. Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından”Türkiye'nin Yurtdışı Tanıtımına Katkılarından” dolayı, Uluslararası Basın Merkezi'nin açılışı nedeniyle Sepetçiler Kasrı'nda zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından verilen Şeref Ödülü, 07.06.1991
6. Başarılı İletişimciler Ödülü, 1995
7. İFSAK tarafından verilen “Yılın Fotoğrafçısı Ödülü”, 1995
8. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından verilen �1995'in Başarılı İletişimciler Ödülü�, 1995
9. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından verilen “ Zirvedekiler Onur Ödülü”, 1999
10. Aydın Doğan Vakfı tarafından verilen “Görsel Sanatlara Büyük Ödülü”, 1999
11. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, meslekte 50 yılını dolduran gazetecilere verilen “BURHAN FELEK” basın hizmeti ödülü, 1999
12. 70. yaş günü nedeniyle Ermeni Patrikhanesi tarafından verilen Liyakat Nişan , 2000 İSTANBUL
13. Türkiye'de “Yüzyılın Fotoğrafçısı” unvanı verildi, 2000 İSTANBUL
14. Fransız Hükümeti tarafından İstanbul'daki Fransız Sarayı'nda “Legion D'Honeur; OFFİCİER DES ARTS ET DES LETRE” unvanı verildi, 2000
15. Yıldız Üniversitesi tarafından Fahri Doktora unvanı verildi, Mayıs 2004



Hazırlayan: Ülkü Sarıkaya

Manzara Fotoğrafları Nasıl Çekilir?

Manzara fotoğrafları , fotoğrafçılar arasında vazgeçilmez tarzlardan biridir. Gidip görülen mekanların en güzel açıdan ve en güzel şekilde çekebilmek isteyen fotoğrafçılar, çeşitli fotoğraf çekme tekniklerini manzara fotoğrafı tekniği ile birleştirip çekmeye çalışırlar.
Manzara fotoğrafı çekerken kullanılan bir çok teknik ve fotoğrafı ön plana çıkarak öğeler vardır. Bunların başında ise kadraja bir ana obje yerleştirmektir. Bir ana konu belirleyip bunu kadraja 1/3 kuralına göre yerleştirebilir ve böylece başarılı bir kompozisyon oluşturmuş olursunuz.
Bu tekniğin yanı sıra manzara fotoğraflarında hareketli objeler olabilir. Bazen bu objenin hareketli olduğunu göstermek önemlidir. Örneğin çektiğiniz bir nehir veya arabaların hızla aktığı bir trafik ise uzun pozlamakullanarak (yarım saniye, bir saniye veya iki saniye) objenin hareketli olduğunu vurgulayabilirsiniz. Bu sayede mükemmel bir görüntü elde edebilirsiniz.
Tüm bunların yanında ise bazen manzara fotoğrafınızı gece çekebilirsiniz. Bunun için mutlaka tripodyardımı almalısınız. Çünkü gece fotoğrafları çekerken enstantene değerleri düşecek ve titreme olacaktır. Böylece fotoğrafınızda ki netlik kaybolacaktır.
Manzara fotoğrafı çekerken mevsimler ve ışık da çok önemlidir. Örneğin kış mevsiminde ve karlı bir ortamda ışık ayarını düzgün yapamaz isek beyaz renk patlayacak ve uygun olmayan bir fotoğraf elde edeceksiniz. Bu yüzden karlı ortamlarda fotoğraf makinenizin pozometresine güvenmeyerek ayarları manuel yapmanızı öneririm.
Tüm bu uyarıları dikkate alarak ve aynı zamanda farklı fotoğraf çekme teknikleri  uygulayarak güzel manzara fotoğrafları oluşturabilir ve başarılı sonuçlar elde edebilirsiniz. İyi çalışmalar.
Hazırlayan: Ülkü Sarıkaya

3 Aralık 2011 Cumartesi

Biyografiler - Mertel Oral


   1955 yılında İzmir’de doğdu. Orta öğrenimini Kurtuluş Ortaokulu, Robert ve Yükseliş Liselerinde tamamladı. 1981 yılındaHacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü’nden mezun oldu.  Yüksek Lisansını Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde "Toplumsal Belgeci Fotoğraf ve Fikret Otyam Örneği" adlı teziyle 1996 yılında tamamladı. Doktora çalışmasını aynı Enstitü'de "Weimar Cumhuriyeti'nden Günümüze Fotoğraf Ajanslarının Fotojurnalizme Katkıları" adlı çalısma ile2000 yılında tamamladı.1992 yılından bu yana Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi ve diğer fakülte ve yüksek okullarda "temel fotoğrafçılık", "reklam fotoğrafçılığı", "fotoğraf tarihi", "belgesel fotoğrafçılık", "fotoğraf proje uygulama" dersleri verdi.

   Fotoğrafçılığa 1975 yılında Ankara Çankaya Halkevi'nde katıldığı bir kursla başladı. Çankaya Halkevi ve Halkevleri Genel Merkezi'nde fotoğraf dersleri verdi. 1977 yılında Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD), 1995 yılında ise Eskişehir Fotoğraf Derneği (EFSAD) kurucu üyeleri arasında yer aldı. Bu derneklerde kurs hocalığı, atölye çalışmaları yürüttü. Fotoğraf dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı, bu dergide çok sayıda makalesi yayınlandı. Devlet Fotoğraf Yarışması dahil olmak üzere çok sayıda fotoğraf yarışmasında jüri üyesi olarak yer aldı. Çeşitli Üniversitelerden İletişim ve Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinin katıldığı Anadolu Genç Fotoğrafçılar Buluşması adlı etkinliğin ilkini 1996, ikincisini 1997 yılında düzenledi. Eskişehir Valiliği'nce yayımlanan Eskişehir kitabının fotoğraflanmasında yer aldı. Öğrencileri ile birlikte 2000 yılı Haziran ayında Hasankeyf belgeselini gerçekleştirdi; yanı sıra bir video belgeselinin de yapım sorumluluğunu üstlendi. 1998 ve 1999 yıllarında Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından gerçekleştirilen "Rize Köprüleri" adlı sanat tarihi projesini fotoğrafladı. 2003 yılında Fotoğraf Vakfı'nda "Belgesel Fotoğraf" konulu iki ay süren bir atölye çalışması gerçekleştirdi ve 2004 yılında bu konuda bir seminer verdi.  "Yirmisekiz Portre" isimli sergisini Aralık 2004'te, İstanbul'da Fotoğraf Vakfı'nda, "Zeytinlik 2004" isimli sergisini de Eskişehir ION Sanat Galerisinde açtı. Son olarak Fikret Otyam üzerine bir belgesel film çalışması yapıyordu.18 Ağustos 2005 tarihinde Çanakkale'nin Biga ilçesinde kalp krizi geçirerek vefat etti.




Hazırlayan: Ayşenaz Çubukçu

Fotoğrafçılık Üstüne

Madde 1:
"Ben fotojuyum" denerek fotoğrafçı olunmaz.

Madde 2:
Taksim'de ki tikiler gibi fotoğraf makinesini kolye niyetine takarak fotoğrafçı olunmaz.

Bundan yola çıkarak...

"Ben fotoğrafçı olmak istiyorum" derseniz, ve bunun için gerçekten gerekli çabayı gösterirseniz fotoğrafçı olabilirsiniz.

Fotoğrafçı olmak için...

Genel Söylenenler;
1.Çok fotoğraf çekin
2.Çektiğiniz fotoğrafları fotoğrafçılara gösterin ve yorumlarını alın
3.Fotoğrafçıların fotoğraflarına bakın

Benceler:
4.Denemekten korkmayın
5.Her türlüsünü deneyin
6.Forumları okuyun
7.Yeni teknikler öğrenin

      Fotoğrafçı olmak için bir yerden başlamanız gerekir. Buna bloğumuzun "Temel Fotoğrafçılık" bölümünden başlayabilirsiniz. Kendinizi geliştirmeniz içinse bazı şeyler yapmanız lazım. Genel olarak söylenenler mutlaka yapılmalıdır. Ancak benceler biraz daha bana kaçmaktadır.
     Elinizden geldiğince çok fotoğraf çekin. Yanlışlarınızı kendiniz bulmaya çalışın ve sıkılmadan, en iyiyi elde ettiğinizi düşünene kadar çekin.
     Çektiğiniz fotoğrafları başka fotoğrafçılara gösterip yorumlarını alın. İmkamlı ise yorumu aldıktan sonra tekrar deneyin.
      Başka fotoğrafçıların fotoğraflarına bakın,görüş açınızı genişletin. Fikir edinin ve fotoğraflarınızı başka gözlerle çekin.
       Bazı şeyleri denemekten korkmayın. Ayarınızı manuele getirip enstantane ve diyaframla oynayın ve farklı tonlar ve anlar elde etmeye çalışın. Ayar bozulacak diye korkmayın,bozulmaz.
       Her türlü fotoğraf deneyin. Manzara,potre,gece çekimi,vs.. Bir yere odaklanmanız sizi ilerletmez,geriletir.
       Forumları okuyun ve yeni şeyler öğrenin. Ne kadar biliyorum deseniz de bilmedikleriniz çıkacaktır.
       Yeni teknikler öğrenin ve sürekli uygulamaya koyun. Zoom in- zoom out,uzun pozlama vs...
       Tüm bunları yapın. Kendinizi geliştirmekten korkmayın.
      
Yeni bir köşe yazısında görüşmek üzere..
                                                ....Hoşçakalın.

NOT:Şımarık veya çok bilmiş değilim, öyle davranmak hoşuma gider o kadar.

Hazırlayan: Yiğithan Sivri